Page 26 - BCC - BAHAR 2022 SAYI 12
P. 26

Tadında Zamanında


            Orta  çağın  son  üç yüzyılındaki yemek  tariflerine  ulaşıldığında, yemeklere  avuç  dolusu  baharat  eklendiği
            görülüyor.  Bugünse hiçbir yemeğe  bu kadar yüksek  miktarda  zencefil, karanfil ya  da  biber koymuyoruz.
            Michael  Krondl,  Lezzet  Fetihleri’nde,  bu  tarifleri  bugün  gören  birinin  korkuyla  irkilmesinin  mümkün
            olduğunu  söylüyor.  Ancak  17.  yüzyılda,  Fransa’da  yeni  bir  mutfak  akımı  yükseldi  ve  eskinin  her  yemeğe
            onlarca gram baharat koyan anlayışı değişerek yemek yapma tarzı sadeleşmeye başladı. Dolayısıyla yemekler
            giderek daha hafif hale geldi. Sadece yüz yıl önceki yemeklerin bile bugünkünden çok daha baharatlı ve yağlı
            olduğunu söylemek mümkün. Ancak ne yazık ki bu sadeleşme, sadece kullanılan miktarlarla sınırlı kalmadı:
            Yemeklere birbirinden ilginç lezzetler taşıyan birçok baharat çeşidini de unuttuk. Ki geçtiğimiz yıllar, bunları
            ikinci kez “keşfedişimize” şahitlik etti. Birçok insan bugün zerdeçalı, kakuleyi, muskatı yeniden öğreniyor ve
            mutfaklarına katıyor.

            Bu anlamda belki de bir sarkaç hareketinden bahsediyoruz. Baharatlara tapılan yüzyıllardan sonra, unutuşla
            geçen yüzyıllar ve şimdi, giderek “yerel” mutfakları tüm renkleri ve çeşitliliğiyle yeniden keşfeden bir “merkez”…
            Hindistan, Tayland, Vietnam gibi ülkelerin mutfakları giderek daha çok tanınır hale gelirken, Anadolu ve
            Osmanlı mutfağında etkilerini gördüğümüz, nispeten tanıdığımız zengin İran, Lübnan yemeklerini de bugün
            daha  iyi  biliyoruz.  Gerek  kendi  coğrafyamızın  geçmiş  tariflerinden,  gerekse  başka  coğrafyalardan  ilham
            alarak yeni yemeklerle, yeni tekniklerle tanışıyoruz. Bu zenginliğin en renkli taşıyıcısı ise tüm renkleriyle
            baharatlar olmaya devam ediyor

            Bu içeriğimizde baharatın tarihini ele aldık ve gördük ki, zamanında baharat, uğruna savaşlar açılan, altından
            değerli bir ürün. Hatta Amerika’nın keşfinin en önemli nedenlerinden biri baharat...

            Tek bir tohumun kese kese altın ettiği baharat günümüze gelene kadar değerini hiç yitirmedi. Eski dünyadan
            tarih kitaplarına taşınan, Vasco de Gama, Kristopf Kolomp, Macellan, Marko Polo gibi kaşifler sadece macera
            veya altın için yollara düşmedi. Hepsinin amacı daha çok baharat elde edebilmekti. Neredeyse insanlık kadar
            eski olan baharat kullanımının, insan oğlunun merakının ve açlık duygusunu bastırma çabasının bir ürünü
            olduğu tahmin edilmektedir. Mağaralarda yaşayan insanlar avladığı hayvanı sardığı bir baharat yaprağının
            verdiği lezzet ile diğer bitki ve tohumları, meyveleri, hatta ağaç kabuklarını tatmaya başlaması ile şekillenme
            sürecine girdi.

            Baharatlar;  Batı  medeniyetlerinin  gelişmesinde  önemli  rol  oynamıştır.  Kısacası  baharat  savaşları  tarihin
            akışını  değiştirmiştir.  Çok  sevilen,  ticari  değeri  yüksek  baharatlar  Asya’dan  baharat  yolundan  Avrupa’ya
            getiriliyordu. Ortaçağlarda tane biber para yerine geçiyordu. Ticari değeri böylesine yüksek olan bitkilerin
            yetiştiği Hindistan’a deniz yolculuklarından birinde Amerika kıtası bulundu. Bugün ise günlük hayatımızın
            bir parçası baharatlar... Son derece geniş bir yelpaze içinde dünyanın dört bir yanından toplanıp işlenmiş
            belki daha evvel adını bile duymadığımız, hiç tanımadığımız baharatlar arasında seçim yapabiliyor ve değişik
            lezzetler keşfedebiliyoruz.

            Bu makalenin ismiyle çok benzer olan bir film izledim geçen hafta. Bir Tutam Baharat adlı filmi. Kesinlikle
            izlemelisiniz.

            Yunanistan ve Türkiye ortak yapımı olan Bir Tutam Baharat nam-ı diğer A touch of Spice bir dram filmi.
            Fanis’in İstanbul’da başlayıp Yunanistan’a uzayan yaşam hikayesini anlatıyor. Dedesi sayesinde baharatların
            önemini kavrayan Fanis, başkalarının yaşamını tatlandırırken kendi yaşamının tuzunu biberini eksik ettiğinin
            farkına varıyor ve hikaye bu konu üzerine şekilleniyor.
            Sakin, kendi halinde akan bir filmdi. İzlerken sevdiğim replikleri not aldım. Şimdi paylaşma zamanı.



            Bay Vassilis der ki: gastronom sözcüğü astronom sözcüğünün içinde saklıdır ve o güneş sistemini şöyle anlatır:

            Biber, sıcaktır ve yakar; güneş!
            Güneş her şeyi görür. İşte bu yüzden biber, bütün yemeklere yakışır.
            Sırada Merkür var, orası da sıcaktır (kırmızıbiber)!
            Sonra da Venüs! Tarçın…
            Venüs, tüm kadınların en güzeliydi. İşte bu yüzden tarçın, hem tatlıdır hem de acı, tüm kadınlar gibi!
            Dünyanın üstünde ne var? Yaşam… Yaşamamız için ne gerekli?
            Yiyecek Yemeği ne daha lezzetli yapar?
            Tuz. Yaşamımızın da yemek gibi tuza ihtiyacı vardır.
            Hem yemeğe hem de yaşama. Lezzet için tuz lazım.




              26
   21   22   23   24   25   26   27   28   29   30   31